20 Mart 2025 Perşembe

Ebelik Müessesesi

 

       Okulumuzda üç dört yıldır bizimle olan bir kedimiz var. Daha önce evcil hayvanım olmadı hiç ama bu kediyle birlikte o eksikliği gideriyor gibiyim.  Mesafeli bir ilişki bizimkisi yalnız.. Ben biraz korkuyorum ona dokunmaktan, o ise gelip odamda uyusa da dibime gelmez hiç. Mesafeli bir yakınlığı paylaşıyoruz ikimiz... 

      Zamanla ona dair hayranlık duygularım gelişti. Bir karakteri var, hissediyorsun. Bazen çok bilge bakışlar atıyor bulunduğu köşeden. Onu rahat ettirmek için yaptığımız küçük jestlere teşekkür eder gibi miyavlıyor ama çok da uzatmıyor bu durumu. Canı isterse sevdiriyor kendisini, istemezse tüylerini dikleştirerek uzaklaştırıyor seni. Bir derdi olduğunda da anlatıyor uzun uzun. Valla bak! Geçen sene hamileydi ve bahçede oturan kişiler arasında daha önce hiç yakınlık göstermediği ancak şeker gibi bir adam olduğu çok bariz olan Gürkan Bey'i seçti kendisine. Ama görmen lazım, nasıl çevresinde dolanıyor. 'Gel!' diyor adeta. Gürkan Bey kalkıp gitti. Ağaç altında bir nokta seçti kendisine ve 'Bekle' dedi orada. Gürkan Bey hareket edince kızar gibi miyavlıyordu çünkü. Bir süre ortadan kayboldu ve Gürkan Bey de bekledi orada belki bir 15-20 dakika. Ve sonra okulumuzun tatlı annesi Hülya Hanım, kedinin doğum yaptığını müjdeledi. Gürkan Bey'i kendisine güvenlik görevlisi seçti anlaşılan :)) Çok tatlı bir andı. 

     Bu sabah nursuz bir şekilde girdim odaya ve bir süre sonra kedi benim dibime geldi. Baktım bir şeyler anlatıyor, başta anlamadım durumu, acıktığını ya da susadığını düşündüm. Tam kapıdan çıkarken etrafımda dolanıp beni bir yere yönlendirdi. O önden giderken benim jeton düştü: " Ay sen doğum mu yapacaksın yoksa?" dedim. Hülya Abla'ya seslendim. O da kedinin doğum için seçtiği yere çoktan bir kutu filan koyduğunu söyledi. Anne olunca tüm canlıların annesi mi oluyor insan acaba? Hülya Hanım okulumuzun annesi adeta ve 'Sen kedinin doğum için seçtiği noktayı nereden biliyorsun?' diye soracaktım, o heyecanla soramadım:) Bu işte de başka türlü bir büyü var kesin. Öyle işte, şimdi heyecanla minik kedileri bekliyoruz. Bu seneki kedilerin ebesi benmişim, öyle dediler :))) 



Coldplay- Miracles


14 Mart 2025 Cuma

Kelebek


      

        Çok sevdiğim bir arkadaşım arada sırada yazıyor olmama dair şaşkınlığını şöyle dile getirmişti: " Nasıl yazıyorsun? Herhangi bir işte çalışır gibi masa başına mı oturuyorsun öncesinde? Aklına geldikçe fikirler , bir yere mi yazıyorsun? Yazma hissi mi geliyor?" 

    Ve ben de yetkin ve olgun bir ses tonu takınarak Nietzche'nin sözüyle yanıt vermiştim: " Kanla yazıyorum. O yüzden pek az yazarım evladım." diye :))) ( Bu sözü de nereden öğrendiğimi hala merak ediyorum :) O an gülüp geçtiğimiz bu konu sonrasında algılarımı açmış olmalı. Bunun üzerine içsel bir gözlem yapmaya başladım. Sahi ben ne zaman yazıyorum?

     Bazen hayatıma dair odağımı yitirmiş hissederim. Bazı günler işe gelirim ve bilgisayarın başına geçtiğimde gerçekten hiçbir şey yapmak gelmez içimden. Böylesi anlarda gidip bahçede kahvemi çayımı alıp sosyalleşebilirim ama onu da yapmak istemem.  Bir şarkı açarım. İçimde çeşitli duyguların sıkıntısı olur. Hepsi ayrı ayrı tomurcuklanmış da bir an önce açıp dile gelmek istiyor gibi, sabırsızlığını duyarım. Yazmam gerek, bilirim. Ama neyi yazacağım ki? Nihayetinde şu an elle tutulabilir net bir duygum bile yok elimde, değil ki bir fikrim olsun. Yağmur öncesi havanın sıkıntısı benimki, odalara sığdırmayan. Neresinden başlamalı? 

    Bazen de bir 'an' kalır aklımda. Ya gerçek hayatta, ya bir filmde, belki de arkadaşımın anlattığı bir hikayede aklımda kalan bir sahne. Kendi duygu ve düşüncelerimle onu resmetmek isterim. O anı unutmak istemem ve yazdığım yazıyla resmini çekip koymak isterim bir kutuya. Ki unutmayayım, unutulmasın. 

   Bazen de ağırlığını hissettiğim şeyleri hafifletme derdiyle yazarım. İnsan olmak zor, duygular karışık. Yazarken hislerimi tertemiz yıkamış, güneşte kurutup katlayarak raflarına dizmişim gibi bir ferahlık hissederim. 

   Galiba buna verebileceğim net bir cevap yok. Ama yazmak güzel. Unutmamak, ferahlamak, derin şeyleri hafifletmek ve devam edebilmek için bildiğim en iyi yol.

     Bugün yine işe geldim ve dikkatimi bir türlü toparlayamadığımı hissettim. Sonra kızım geldi aklıma. Miray o kadar tatlı konuşuyor ki son günlerde   bazen gerçekten eriyorum. Geçen sabah uyandık ve şöyle dedi: " Tavşan. Ben bugün tavşan oldum." Resmen gözlerini açar açmaz bunları söyledi ve yataktan inip dolaptan tavşan figürlü kıyafetini çıkardı, tavşan tacını çıkardı ve gün boyunca da havuç yedi :))) Tavşan gibi zıplayıp durması ve koltuklara çıkıp orada da zıplamasının verdiği düştü düşecek hissini tahmin edersiniz :) Sonraki gün ayı oldu, bir sonraki gün penguen oldu ve ismin ne diye sorduğumuzda "Momo" dedi. Zaten kendi ismine de genelde "Mimi" diyor. Miray ismini sevdiremedik çocuğuma :)

     Sonra aklıma sevdiğim bir arkadaşımın bana söylediği lakap geldi: " Kelebek" Bir kelebek olduğumu düşündüm, baharı hissettiğimiz şu güneşli günlerde bir çiçekten diğerine konduğumu ve mavi gökyüzünde sefer eylediğimi hayal ettim. Nasıl sıcak, nasıl hafif :) Belki büyüyünce yazar olamam, ama bir sabah uyanıp kendimi kelebek olarak düşünüp hafif hissetmek çok mümkün :)

     O zaman sorayım sana da "Sen nasıl yazıyorsun ? Ve ne zaman yazarsın? 

     Daha da önemlisi sen bugün ne olmak isterdin ? :)

Katie Melua- Nine Million Bicycles